Sayfalar

26 Eylül 2011 Pazartesi

Carvalhal

Kanım ısındı hoca sana. Zaten yüzünde ve davranışlarında bir sempatiklik sürekli göze çarpıyor. Şansal'ın "şimdi sözü Ömer Güvenç'e bırakıyoruz." diyerek Ömer Güvenç'in Carvalhal soyadını düzgün okuyamaması nedeni ile "Evet Beşiktaş teknik direktörü Carlos yanımızda." deyişi ve zorda olsa galibiyetin verdiği güler yüzünü görmek güzel. Galibiyetler arttıkçada göreceğiz sanırım bu tebessümü. Seni eleştiriyordum Ernst gibi bir furbolcuyu oynatmadığın için. Gördük ki o Ernst gerçekten oynamamalıymış hazır olmadığı için. 



Bize benzemenden mi, Türkçe'ye adım atmandan mı, sevinçlerinle kenarda pozitif hava verdiğin için mi bilemiyorum fakat ısındı kanım sana. Bir süpriz yap da şaşırt hepimizi be hocam.

16 Eylül 2011 Cuma

Hugo Almeida

Beşiktaş'ın dünkü galibiyetinden sonra UEFA'da yorumlara ve yazılara göz atarken dikkatimi çekti. Almeida için UEFA sitesinde yazan bilgiler ekteki gibi. 



Dökümanda pozisyon olarak kaleci, ülke olarak Paraguay görünüyor. Doğum tarihine göre ise Almeida 63 yaşında.






Maça gelirsek güzel bir galibiyetti. Herşeyden önce ihtiyacımız vardı. Futbol olarak çok fazla göze batan birşey olmasada özellikle Eskişehir maçından sonra umut vericiydi. Ortasaha direnci geçen maçlara göre daha pozitifti. Bu noktada Q7 oyuna daha fazla katkıda bulundu, Simao ise biraz iyi olsaydı çok daha iyi futbol oynanabilirdi. 

Bir nebzede olsa Eskişehir ile üzerime çöken karabulutlar dağıldı. Bir süre sabredip neler olacağına bakmamız gerekli. Bu haftaki Ankaragücü maçında alacağımız bir galibiyet bizi daha pozitif noktalara taşıyabilir.

11 Eylül 2011 Pazar

Kaldığımız yerden devam!

Maç ile ilgili söyleyecek çok fazla birşey yok. Beşiktaş kaldığı yerden devam ederek aşağı yönlü istikrarını sürdürüyor.
Maçı izlemediyseniz çokta fazla birşey kaybetmediniz. Fakat bu şekilde devam edersek geçen yıldan çok da fazla başarı beklemek hayal olur.




4 Mart 2011 Cuma

Geçmişten bir yaprak

     Hazır ligde geçirdiğimiz kötü günlere rağmen kupada sorunsuz ilerlerken ve Trabzonspor maçı yaklaşırken geçmişe bir ziyaret yapalım istedim.
     
     Trabzonspor maçlarının her zaman yeri bende farklı olmuştur. Bunun sebebi ise "Beşiktaş'ın attığı bir gol sonrası en çok sevindiğim" anın Trabzonspor maçına gelmesidir. Hiçbir zamanda o maçta atılan gol kadar beni mutlu eden başka gol olmamıştır.

     Sene 1993 - 1994 takım yine buhranlı bir dönemden geçmektedir. Ligde durum pek iç açıcı değildir. Gordon Milne görevinden alınmış ve takımın başına Christoph Daum getirilmiştir ve Daum'un ilk maçı da kupada oynanacak Fenerbahçe maçıdır. O maçta Fenerbahçey'i 2 - 1 yenmiştik. Sonrasında ise karşımıza çıkan takım Trabzonspor dur. İnönüdeki ilk maçta Trabzonspor'u 3 - 1 yenmemize rağmen yine de büyük bir stres ile deplasmana gidilmiştir. O zamanlar Lig TV gibi kanallar olmadığı için iki kanal maç yayınlar, TRT-1 ve Show TV. Kardeşimle izlediğimiz ve 3 - 1'in rövanşında gündüz oynanan maçta Trabzonspor ilk golü atmıştır ve takım gerçekten kötü oynamaktadır. Trabzon bildik o taraftarı ile akın akın gelmektedir üstümüze. İlerleyen dakikalarda Beşiktaş Feyyaz ile bir gol bulur ve o an kardeşim ve ben gerçek anlamda çıldırmışızdır. Oturma odasında sanki Trabzon'daymışçasına sevinen, birbirine sarılıp gol diyerek bağıran mutluluktan sarılarak dans eden biz hayatımızın en önemli gollerinden birisine tanık olmuşuzdur. Çünkü yine bugünlerdeki gibi elimizde kupadan başka birşey kalmamıştır ve tutunduğuz tek daldır. Onu kaybetmenin verdiği stres bizi o derece etkilemiştir.
     
     O sezon ligi iyi bir yerde bitiremesekte kupa Beşiktaş'ın olmuştur ve Beşiktaş o kupayı önce Fenerbahçe'yi sonra Trabzonspor'u ve finalde de Galatasarayı yenerek almıştır. 3 büyüğüde ekarte ederek kazanmıştır.

1993-94 Sezonu:

Çeyrek Final
BEŞİKTAŞ - Fenerbahçe : 2-1 
Yarı Final 
BEŞİKTAŞ - Trabzonspor : 3-1 
Trabzonspor - BEŞİKTAŞ : 1-1 
Final 
Galatasaray - BEŞİKTAŞ : 0-0 
BEŞİKTAŞ - Galatasaray : 3-2

1 Mart 2011 Salı

MP Antalyaspor - Beşiktaş

     İçinde bulunduğumuz durumda taraftar olarak futbola konsantre olmak ne kadar zorsa bu futbolcular içinde böyle. Beşiktaş bunu bize Antalyaspor maçında gösterdi. Oyunun hemen başında hatta daha oyun başlamadan futbolcuların yüz ifadelerinden anlaşılıyordu bu.

     Zaten koca bir ilk yarı boyunca dişe dokunur hiçbir iş olmadı Kartal adına sahada. Q7'nin bireysel becerisi ile gelişen bir kaç ataktan başka. Antalya içinse daha verimli bir ilk yarı oldu. Rüştü bir çok pozisyonda başarılı toplar çıkardı. Birazda Antalya'nın beceriksizliği vardı.

     Doğrusu çok sıkıldığım ilk yarıda futbol adına pek birşey vermeyen Beşiktaş ikinci yarıda biraz daha derli toplu başladı. Ekrem'in kendini toparlaması gerçekten olumlu fakat attığı gol ofsayttı. O ana kadar oyunda olmayan Guti ise çok güzel bir gol attı. Bunuda Ömer hediye etti. Goller geldikçe Beşiktaş biraz daha derlenip toparlandı fakat geçmiş haftalara göre yine çok kötüydü.
kaynak : lig tv
     
     Schuster'in ikinci yarıda Almeida'yı alması bana göre en önemli hareketlerden birisiydi. Bobo oldukça tutuk ve etkisiz oynadı maç boyu. Almeida'nın girmesi ile takım biraz daha yere basar oldu forvette. Simao istatistiklere bakarsanız maçta en çok koşan adamlardan birisi fakat futbol olarak sahaya hiçbirşey vermedi. Yine sahanın en iyilerinden birisi Necip'ti. Maçtan önce Lig TV'de Erdoğan Arıca Necip için "takımdan kesmeyeceğim tek oyuncu" dedi. Haksızda sayılmaz, bu tip gençlerimizi kazanmak için en uygun zamanlardayız. Yine gördüğü kırmızı kartın nedenini anlayamadım fakat kenardan gelen bir istek ile yapıldıysa doğru bulmuyorum. 
    
     Oyunun genelinde Beşiktaş'tan memnun olmasamda galibiyet açısından  önemli bir maçtı. Geçmiş günlere göre takım sahaya birşeyler koyamasa da galibiyetin önemi moral motivasyon açısından oldukça önemliydi. Bir galibiyet serisinin başlangıcı için, futbolcuların üzerindeki ölü toprağını atmaları ve kendilerine gelmeleri için başlangıç  olabilir bu maç. Zaten bundan başkada çok pozitif bir yön yoktu maçta.

25 Şubat 2011 Cuma

Olmadı!

     Mucize beklentisi ile gittiğimiz Kiev'den yakın geleceğimizin ne olacağını bilmeden, karamsarlığın dahada arttığı bir havada dönüyoruz. İyimserlik havamızı -18 derecede bırakarak giriyoruz önümüzdeki günlere.
      
     Son 3 maçtır her maç bizler için toparlanma, yeniden başlama, moral arayışı olarak görüldü. Zaten bu maçtada kimse Dinamo Kiev'i eleyeceğimize şartlanmamıştı. Güzel bir hayal kurduk sadece. Beklenti en azından bir galibiyet ile silkelenme, toparlanma olabilirdi, olmadı!
 

     Maça gelirsek Schuster'i eleştiremiyorum,  başka nasıl bir kadro ile başlanabilir ki? Benim beklentimde Bobo ve Almeida'nın bir arada oynamasıydı. Sonuçta gol ve goller gerekiyordu. Schuster ilk dakikarda bulacağı bir gol ile umutları artırmak ve moral üstünlük kazanmak istedi sanırım fakat tersi bir durum sözkonusu oldu. Hemde ilk atakta. Sonrasında topa daha çok sahip olan biz gözüktük ama bunda önemli faktör Kiev'in buna izin vermesiydi. Doğru dürüst boş alan bile bulamadık. İstedikleri gibi tempo yaptılar oyunda. Üstelik bizi geçen maçtaki gibi duran toplarlada yenmediler. Gerçekten iyi bir analiz sonucu hak ederek yendiler. (bu analizler neden Schuster'de yoktur anlamıyorum. Schuster bu konuda malesef çok beceriksiz) 



Şüphesiz artılarımızda vardı, genç yeteneklerimiz gibi. Hepimiz bir defa daha gördük ki Necip bu takımın geleceğidir. Genç, dinamik, hırslı, asi ve isyankar. Dün gece oyunu ile sonuca isyan eden iki isimden birisiydi Necip. Hem ofansta hemde defansta çok iyi işler yaptı. (hatırlayın o çıkınca Alex'in yaptıklarını) Ona birazda İsmail katıldı. Artık bu iki isim üzeriden geleceğimiz şekillenmeli, bunlara birde Ersan'ı katabilmeli bu takım. Hepsinin hataları olabilir elbette fakat Almeida'ya, Bobo'ya, hatta sabırla patlamasını senelerce beklediğimiz Delgado'ya gösterdiğimiz sabrın küçük bir kısmını bu gençlere göstermemiz gerekli. Geleceğimiz için bunları şimdiden planlamalı bu takım.

     Yeni bir gelecek çizilmeliyiz artık. Ayağa kalkacaksak, güzel günler için hamleler yapmalıyız. Tam da zamanıdır bu hareketin. Hatta daha uygun zaman olamaz bunun için. Önemli olan bunu Schuster ile mi yapmalıyız yoksa başka bir teknik direktör ile mi? İşte bu soruya hala bende cevap veremiyorum.

24 Şubat 2011 Perşembe

Neden olmasın?

     Malesef yok denecek kadar az umdumuzla 1 - 4'ün rövanşında bu gece Dinamo Kiev ile UEFA Avrupa Ligi maçına çıkıyoruz. Çok zor zamanlar geçirdiğimiz bu günlerde birçoğumuzun içinden "neden Schuster Gatafe ile Barcelona'ya yaptığını yeniden yapmasın" sorusu geçiyordur eminimki. Kendi çevrem için konuşacak olursam bu gerçekten yaygın bir düşünce.

     Bizi bunu düşünmeye iten sebepler neler olabilir? Dinamo Kiev teknik direkötürünün "ilk maçta hiç top tutamamamıza rağmen iyi bir sonuç aldık" demesi mi? Yoksa büyük golcu Andriy Shevchenko'nun UEFA'ya yaptığı açıklamada "Beşiktaş çok iyi takım, ilk maçta çok güzel bir sonuç elde ettik fakat Beşiktaş'a karşı dikkatli olmalıyız" açıklaması mı? Yada gerçekten tüm kötü zamanlara ve sonuçlara rağmen Schuster'in geçmişte yaptıklarını bilip, yine ve yeniden aynısını beklemek mi? Belkide en gerçekçi sebep çok iyi,  avrupa çapında bir takıma ve kadroya sahip olmaktır. Sebebi her ne olursa olsun önemli olan bunu umut etmenin bile güzel olduğu ve bu beklenti ile maça başlayacak olmamızdır. Kendi psikolojik savaşımıza.

     Bunun ilk adımını Schuster atmış olsa gerek. Valeriy Lobanovskiy Stadyumu'nda yapılan son antrenmana Beşiktaş Teknik Direktörü Bernd Schuster, Shakhtar Donetsk takımının atkısı ile çıkmış. 2003-2004 sezonunda çalıştırdığı Shakhtar Donetsk'te 23 karşılaşmada 15 galibiyet, 4 beraberlik ve 4 yenilgi almıştı ve kovularak gönderilmişti. (oku)

     Turuncu - siyah atkıyı neden taktı biliemiyoruz fakat bu adamın bazı tavırları gerçekten hoşuma gidiyor. Kabadayı bir tarafı var ve bu bir çok Beşiktaş'lının severek takip ettiği bir durum gibi görünüyor.

     Son olarak takımımıza başarılar dileyelim ve bir mucizeyi gerçekleştirmelerini bekleyelim.






Gücüne güç katmaya geldik
Formanda ter olmaya geldik
Beşiktaş seninle ölmeye geldik... Beşiktaş
















21 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Derbinin Ardından

Evet beklediğimiz oldu ve kaybettik. Açıkcası maçtan önceki yorumumda 4 yada 5 yiyebiriz belki derken micazi anlamada söylemiştim ama Fenerbahçe'nin bunu ciddiye alacağını düşünmemiştim. Evet kötü bir mağlubiyet oldu hepimiz için. Kazansak belki çok sevinmeyecektik ama elimizdeki maçı 4 gol yiyerek kaybedince üzüntümüz iki kat daha arttı sanırım.

Duygularımızı bir kenara bırakıp maça döncek olursak sizleri maçdan önceki yorumuma götürmek isterim. Kısaca "kim olduğumua güvenmeliyiz''  derken 25. ve 65. dakikalar arasında oynadığımız futboldan bahsetmek istemiştim. Biz başka şeyler oynamaya çalışmayalım. Yine tekraralıyorum yapamıyoruz. Elinde Guti, Simao, Q7, Almeida gibi hucum oyuncuları varken Hilbert gibi İsmail gibi hucüm gücü daha iyi olan kanat oyuncuların varken, Ernst ile Necip ile Fernandes ile savunmayı oturtmak biraz zor olacağı belliydi. Nitekim Shucster'in de bu konu üzerinde çok durmadığını görüyoruz zaten. Biz ileride basıcaz, bizim oyun stilimiz bunu gerektiriyor. İlk yarıdaki Fenerbahçe maçı gibi. Herkesin hatırladığı o maçda pozisyon vermemişmiydik? Evet birçok pozisyon vermiştik. Ancak birçok pozisyon da yakalamıştık. Bir ara gözümüze takılan topla oynama oranlarında %78 e %22 lik bir orana ulaşıp, guinness rekorlar kitabını zorlamıştık. Yine tekrarlıyorum, bu felsefemizden ödün vermemeliyiz. Bugün dört yemiş olabiliriz, belki yarın yine yiyeceğiz, ancak unutulmamalıki Gecenin en karanlık olduğu an şafakdan önceki andır.


Ekrem-Dia
Israrla oynamasını istediğim Hilberti kadroda göremeyince gecenin bizim için çok daha zor geçeciğini anlamıştım. Nitekim Dia ilk 25 dakikada bunu kanıtlamakdan sıkılmış olacak ki maçın geri kalanında daha çok izleyici olarak devam etmeye karar vermiş. Burda Ekrem'i suçlamıyorum. Çünkü adamcağız  Dia, Alex, Niang, Dos Santos gibi cambazlarla tek başına uğraşmak zorunda kalıyordu. İsamil'in Kiev maçındaki pozisyonunda bugün Ekrem'i görüyorduk. İşin ilginç tarafı ise maçı Beşiktaş lehine çeviren golü atan adamın yine Ekrem'in olmasıydı. Peki bu kutuplaşma nerden kayanklanıyordu? Ekrem'den mi? Sanırım cevabı zaten biliyorsunuz. Kendimiz olmaya çalışmamızdan kayanaklanıyordu.


Ferrari-Lugano
Burada büyük bir boşluk bırakmak istiyorum ama sanırım Ferrari'nin hakkını vermek lazım. Ben bu maçı Fenerbahçe'ye nasıl veririm diye düşünsem Ferrari'yi oyundan attırırdım sanırım. Tartışmasız maçın en iyi hamlelerini yaparken, tecrübesi ile defansı çok iyi toparlarken neden Sivok değilde Ferrari tercihinin ne kadar doğru bir hamle olduğunu gösterirken yaptığı ihanet ile Shucster düşmanlarını saklandıkları koltukdan ayağa fırlamasına sebep olmuştur sanırım.

     Sonuç olarak seyir zevki açısından mükemmel bir maç izledik. Gel gitleri fazla olan bir maçtı. Sonuç her ne kadar hepimiz için kötü olsada Ferrari'den başka kızacak kimseyi göremiyorum.

     Garibime giden bir olayda Shucster in maçdan sonraki sakin açıklamaları oldu. Ben yine garip bir açıklama bekliyordum açıkcası. Sanırım, Schuster de çok üzülmüş maçı kaybettiği için!

20 Şubat 2011 Pazar

Ne Yapılmalı

     Evet zor günler geçiriyoruz. Bu akşam belki hepimiz için daha da zor olacak, işler daha kötü gibi görünecek.Schuster yine garip açıklamalar yapacak belki, belki 4 olacak belki 5... Peki ne yapmalı? Schuster'i mi gönderelim başkanı mı...? 

     Evet Schuster'in geçmişine baktığımızda belki 2 sene üst üste çalıştırdığı takım göremiyoruz ama bu bizimde sorunumuz değil mi? Geriye doğru baktığımızda Denizli, Ertuğrul, Tigana vs. hangisine 2 sene dayanabildik. Denizli ile şampiyon olduk 2 kupa aldık, Ertuğrul ile çok parlak bir dönem geçirmedik belki ama anadoludan şampiyon çıkarma başarısına ulaştığında herkes bir sorgulamıştır hata bizdemiydi diye. Tigana bir buçuk yılda bize 3 kupa kazandıran adamı şampiyonluğu son 2 hafta da  kaybettiği için gönderdik. Yine aynısını mı yapalım? Durumumuz verdiğim örneklerden çok daha kötü olsada suçu Schuster'e mi atalım birşeyleri değiştirmeye çalıştığı için.


Bugün hepimiz Barcelonaya bakıyoruz değil mi? Koskoca Barcelona yıllık 400 milyon dolarlık geliri ile 8 yılda sadece 2 hoca ile çalışmış iken Beşiktaşımız 7 ayrı (Lucescu, Del Boque, Çalımbay, Tigana, Sağlam, Denizli ve Schuster) hoca ile çalışmış ve sayısız oyuncu transferi ile bataklığa sürüklenmiştir. Yine aynısını mı yapalım yani. Lütfen bana kimse bunun doğru olacağını söylemesin. Tamam belki Schuster iyi mizaca sahip değil ama bununlamı yargılanacak. Öyle olsaydı bugün Mourinho nerelerde olacaktı kimbilir...

     Evet bugünde işler istediğimiz gibi gitmeyebilir ama sabretmek ve desteğimizi sonuna kadar sürdürmekden başka doğrumuz olduğunu sanmıyorum.

     Kolay değil, geçen yıl  16 maçta 17 gol atan takımdan yediğinden daha fazlasını atmasını sağlamak. Bu kararlılığın arkasında durulmalı sadece. Biz kendi oyunumuza bakalım, onu oynadığımız zaman rakip düşünsün nasıl oynayacağını. Kiev maçında görüldüğü gibi biz başka şeyler oynamaya çalışmayalım. Yapamıyoruz. Bugün kaybedecek olsak bile kendi düşüncemizden vazgeçmemeliyiz. En güzel örneğini hafta içinde gördük. Hepimizn hayranlıkla baktığı Barcelona Arsenal deplasmanında 1-0 önde iken, işler onlar için çok iyi giderken kendi oyunundan taviz vererek David Villa’yı kenara alıp Keita’yı oyuna aldığı anda Barcelona'nın hata yaptığını anlamıştım. Çünkü kendi felsefesinin çok dışında bir hareketti. Kendi düşüncesinin arkasında durmadı ve cezasını çekti. 
      Bizde belki bu akşam çok zor anlar yaşayacağız ama düşüncemizden taviz vermemeliyiz. Kendimiz olmalıyız. Sonuna kadar arkasında durmalıyız.
     Kısacası “kim olduğumuza güvenmeliyiz”

     


19 Şubat 2011 Cumartesi

Bernd Schuster

     Beşiktaş'ın ve teknik direktörünün çok tartışıldığı şu günlerde bizde Schuster'in geçmişine bir göz atalım dedik. Beşiktaş'a Real Madrid'in eski teknik direktörü olarak gelen Schuster'in kariyeri incelendiğinde iki yıl üst üste çok az takım çalıştırdığını görüyoruz. 
     Genelde gittiği tüm ülkelerde ve takımlarda başı medya ile sürekli dertte olan Schuster, en parlak dönemlerini İspanyol Gatafe ve Real Madrid takımlarında yaşamıştır. Her ne kadar en başarılı dönemleri bu takımlarda da olsa bir ayrıntı dikkati çeker. Schuster'in tüm takımları yüksek malubiyet oranları ile göze çarpar.
     Hücum futbolunu benimseyen, savunma sistemini mümkün olduğunca önde kurmayı tercih eden Schuster, toplam kariyerinde takımlarına attırdığı golün yarısından daha fazlasını kendi kalesinde görmüştür. 
     
     Teknik direktörlük kariyerine kısaca bakacak olursak;
  
     Shaktar Donetsk 
     Ukrayna kariyerine Shaktar Donetsk ile başlayan Schuster başarılı olamayınca kovuldu. Takım o kovulduktan bir hafta sonra Ukrayna kupasını kazandı. 

     Levante 

     2004 yılında İspanya'nın Levante takımını çalıştıran Schuster, takımın ligin sonlarına demirlemesi nedeni ile kovuldu.

     Getafe

     2005 yılında Gatafe'ye transfer oldu. Takım tarihin en iyi sezonunu geçirdi. Bir sonraki sezon ise daha başarılı bir grafik çizen Gatafe ligi 7. sırada bitirdi ve UEFA kupasına gitmeye hak kazandılar.

     Real Madrid CF

     Real Madrid ile sezona çok iyi başlayıp, liderliği yakaladı. Ligin başından beri hiç yenilmediler. Ezeli rakipleri Barcelona'yı onların sahasında yendiler. Şampiyonlar Ligi'nde Roma'ya elendiler. İspanya La Liga'da Schuster ligin bitimine 3 maç kala, Real Madrid'e 31. şampiyonluğunu kazandırdı. Lig bittiğinde ise Real Madrid o zamana dek aldığı en yüksek puana (85 puan) ulaşmış ve Barcelona'nın rekorunu kırmıştı. 2008 İspanya Süper Kupası'nı da kazandılar. Sonraki sezon ise 4-3'lük Sevilla yenilgisi ile yönetimle sorunlar yaşayan Schuster, Barcelona'yı derbi maçında yenemeyeceklerını söyleyince kovuldu. 

 

 
                                                                                                         Kaynak : Wikipedia